Tahammülsüzlük Zamanın Hastalığı mı?
Her çağın kendine özgü bir imtihanı vardır. Kimi dönemlerde savaşlar, kimi dönemlerde açlık ya da salgınlar… Bizim çağımızın görünmez imtihanı ise belki de tahammülsüzlük. Çoğu zaman fark etmiyoruz ama gündelik yaşamımızın her alanına sızmış bir sabırsızlık ve öfke hali içinde sürükleniyoruz.

Sabah işe yetişmek için trafikte direksiyon başına geçen sürücü, kırmızı ışığın bir saniye geç yeşile dönmesine bile tahammül edemiyor. Toplu taşımada telefonda konuşan birine bakışlarımızla öfke kusuyoruz. Market kasasında sıranın uzamasına sabredemeyip hemen homurdanıyoruz. En kötüsü ise; sosyal medyada hiç tanımadığımız insanlara karşı gösterdiğimiz keskin ve hoyrat tepkiler…
Farklılığa Katlanamamak
Tahammülsüzlüğün en belirgin yüzü, farklılığa karşı duyduğumuz rahatsızlık. Bizden farklı düşünen, farklı giyinen, farklı konuşan herkese karşı görünmez bir öfke taşıyoruz içimizde. Halbuki toplum dediğimiz şey, farklılıkların yan yana var olabilmesiyle güçlenir. Tahammül, farklılıkları bir arada tutan görünmez bir bağdır. O bağ koptuğunda geriye yalnızca ayrışma ve çatışma kalır.
Hız Çağının Etkisi
Belki de en büyük sebep yaşadığımız çağın bize dayattığı hız. Her şeyin çabuk olmasına öyle alıştık ki, sabır ve bekleme yeteneğimizi kaybettik. Telefonlarımızdan bir tuşla bilgiye ulaşırken, yemek siparişimiz dakikalar içinde kapımıza gelirken, ilişkilerimizde ve hayatımızın her alanında da aynı hız beklentisiyle hareket ediyoruz. Oysa insan ilişkileri, makinelerin işleyişi gibi değildir. Karşımızdaki kişinin düşünmesine, hatalarına, susmasına da alan açabilmemiz gerekir.
Tahammül: Bir İç Eğitim
Tahammül çoğu zaman başkalarına gösterilen bir erdem gibi düşünülür. Oysa asıl mesele, insanın kendini eğitebilmesidir. Kendi öfkesini kontrol edebilmek, duygularını törpüleyebilmek, sabırla bekleyebilmek… Bunlar aslında insanın iç olgunluğunun göstergesidir. Tahammül, dışarıya gösterilen bir nezaket değil, içeride kazanılan bir zaferdir.
Çözüm Nerede?
Belki de çözüm, en küçük anlarda gizli. Birine bağırmadan önce bir nefes almakta… Farklı bir fikre katlanamıyorsak, en azından onu dinlemeyi denemekte… Trafikte öfkeye kapılmadan “ben de hata yapabilirim” diyebilmekte… Yani küçük sabır anlarıyla, büyük tahammül gücünü yeniden inşa edebiliriz.
Unutmayalım: Tahammül etmek, teslim olmak değildir. Sessiz kalmak ya da haksızlığı kabullenmek hiç değildir. Tahammül, ölçülü olmak, sağduyuyu elden bırakmamak ve farklılıklarla birlikte var olabilme erdemidir.
Belki de bu yüzyılın en çok ihtiyaç duyduğu şey ne yeni teknolojiler, ne de büyük keşifler… İhtiyacımız olan şey, birbirimize tahammül edebilmeyi hatırlamak. Çünkü tahammül biterse, toplum da çözülmeye başlar.
Tepkiniz Nedir?






